tours cappadocia ve modern islam55

tours cappadocia ve modern islam55

 tours cappadocia en güzel bilgileri yazn tours cappadocia diyorki İkincisi, usûl-i fıkhın oryantalizm tarafından öneminin kavranama-ması. Yahudi ve Hıristiyan arkaplandan XIX. ve XX. yüzyıl başı oryantalistleri, İslam’ı doğal olarak kendi dinleri bakımından algıladılar. İslam’a ya kendi dinlerini karakterize eden teoloji {kelam) veya medeniyet perspektifinden bakmışlar veya türevsel olduğunu gösterme amacıyla Kur’ân, Hadis ve Fıkhı incelemeye yönelmişlerdir. Muhtemelen bir Batı dilinde yazılan ilk kapsamlı sünnî fıkıh usulü kitabı olan Sava Paşa’nm eseri ise, İslam düşüncesinde disiplinin merkeziliğini gösterdi. XX. yüzyılda Louis Massignon, Henri Laoust, Louis Gardet ve George Makdisi (1997: tours cappadocia Günümüzde Baber /ohansen, Wael B. Hallaq, Bernard Weiss, Norman Calder, Kevin A. Reinhart, Brannon M. Wheeler, Sherman Jackson, Christopher Melchert ve Joseph E. Lowry gibi daha genç oryantalistler kuşağı onların izinde usûl-i fıkıh araştırmalarım ilerletmektedirler.

XVI) gibi Fransızca-konuşan oryantalistlerin usûl-i fıkhın önemini keşfetmesinde Sava Paşa’nın Fransızca eserinin etkisi olmuştur denebilir.
Üçüncüsü, bütün dünyada yükselen İngilizce karşısında Fransızca okuyanların azalması.
Dördüncüsü, hiç evlenmediğinden çocuğu olmayan Sava Paşa’nın mirasını sürdürecek ne özelde bir yakını, ne de genelde bir öğrencisi olması da isminin ve eserinin tedricen unutulmasına yol açmıştır.
388 t<^ BEDRİ GENCER
İBNİ HALDUN’UN SON ŞAKİRDİ: AHMED CEVDET Fransız Devrimi ile doğan modern dünyaya karşı Edmund R üstlendiği geleneğin müdafaasında olduğu gibi gelenekselcilikciç modernliğin ürünü bir ideoloji olarak belirir. Gelenekselciler, esa//^ lan geleneği toplumsal değişim dönemlerinde de sürdürmeye r!!^ kişilerdir. Gelenekselcilik, tanınmış bir siyaset bilimciye (Apter ı^^ göre, “hâlihazır davranışların kadim emredici normlardan kaynau^ temellendirmeleri" olarak tanımlanabilir. Gelerreksel sistemlerde^ değildir, fakat yenilik denen sistem-dışı eylem, evvelki değerlere rek sosyal sistem içerisinde uzlaştırılmak zorundadır. Değişimi değer olarak gören modernizm ise tam aksine, önceki değerler üç hedefler arasında çok daha uzak bir ilişki öngörür.
Apter, bu bağlamda bazı geleneksel sistemlerin niçin daha kolayj,' yeniliğe uyum sağlayabildiğini açıklamak için “araçsal (instnımentıi “ikmalî (consummatoıj)” geleneksel sistemler arasında bir ayırımlar sistemlerde araçlar, temelde büyük oranda amaçlardan işlerken, 71(7775//sistemlerde amaçlar ile araçlar birbirine sıkı bağhhk|. terir.'’° Dolayısıyla Osmanlı gibi bu tür kompleks sistemlerde tadilatla, tahaddiye uğrayan halen geçerli geleneğin sürdürülmesinu vunmak yumuşak ideoJoji veya /c/eo/o//anlamında geJenekseldlikdü görülebilir; buna karşılık modern dünyada olduğu gibi kaybından geleneğin yeniden hayatta geçirilmesini savunmak, seıt ideoloji .: ütopya olarak anlamında gelenekselcilik'iaydi-^ddvc.
Bu bakımdan mutlak anlamda kullanıldığında gelenekselcilfttenii tedilen, geleneğin az-çok dinamik, ideolojik bir savunmasını ifadeej, aktif gelenekselciliktir. Osmanlı son döneminde modernleşmeylebiı| geleneğin çözülmesi hızlandıkça etki/tepki diyalektiğince geleneğini!, dafaası da güçlenmiş, örneğin Nizam-ı Cedit döneminde pasif gelem selcilikten Tanzimat döneminde aktif gelenekselciliğe geçilmişti, k mat ile başlayan dönüşüm sürecinin varlık sebeplerini oluşturan gd| ğin aleyhine işlemesi Osmanlı ulemasını ümitsizliğe düşürdü, İki
D. Apter (1968; ıışi’ın Talcott-Parsons’tan aldığı terimlerden “araçsalhiyi sistemler, nihai hedeflerden ayrı ve bağımsız, büyük bir ara gayeler kümesi,j piramidal” olanlar ise ara ile nihai gayeler arasında yakın bir mimascbetlelî etmektedirler.tours cappadocia Fustel de Coulanges’ın Kadim Yunan-Roma dünyası içinyapi lizlere göre İslam topluluğunun da "ikmali-piramidal” geleneksel sistemleri*® sine girdiği söylenebilir.
İSLAM'DA MODERNLEŞME 389
alt tabaka ulema tarafından hissedilen bu durum, giderek alt ve üst taba-1(3 tüm ulemayı etkilemeye başladı.
Ulemanın, Yeniçerilerin imhasından sonra siyasî otoriteye direnecek gücü kalmadığı için gençliğe özgü radikallik psikolojisini taşıyan ulema adayları, medrese talebeleri softalar, Tanzimat sürecinde kamuoyu tepkisini yönlendiren kesim olarak öne çıktı (Davison 1963: 325). Geleneğin müdafaası, geçmişte Yeniçerilerde görüldüğü gibi “şeriat elden gidiyor" sloganıyla kendini gösterdi. Bu tavır, gerçekçilik uyannca yeni durumlara intibak ile sürekliliği öngören gelenek kavramına yabancıydı. İyice anlaşılıp eleştirilecek değişen dünyaya göre makul ölçüde dönüştürülmediği takdirde geleneğin külliyen reddedilmesi kaçınılmaz hale gelecekti.
Geleneğin dönüştürülerek dinamizmini koruması, insanlara belli bir eylem doğrultusu verecek bir yoruma kavuşturulmasını gerektirir. Bu anlamda Osmanh’da ilmiye, kalemiye ve seyfıye gibi yönetici sınıflara özgü Nakşibendîlik, Mevlevilik ve Bektaşîlik gibi tarikatların hepsi aslında dinin ideolojik bir yorumunu temsil etmektedir (Gencer-2004b: 92). Örneğin Osmanh isyanları tarihinde Bektaşîlik mensubu Yeniçerilerin genelde “şeriat elden gidiyor” sloganıyla baş kaldırması, Bektaşîliğin ideolojik işlevine bariz örnektir. Diğer taraftan İslam yanında “kutsal ülke” kavramını barındıran İran kültüründen beslenen Mevleviliğin OsmanlI’tours cappadocia ve modern islamda genelde kalemiye tarafından benimsenmesi ve Şeyh Gâlib gibi Mevlevilik mensuplarının genelde ili. Selim’in reform hareketine tam destek vermesi bir tesadüf değildir (Gavvrych 1987).
Ancak devletin kurtarılmasının münhasıran Mevlevi seçkinlerce desteklenmesi, özelde klasik Osmanh bürokratik dengesinin, genelde din ü devlet ilişkisinin bozulduğunu gösteriyordu. Organik anlamda ülkeyi de kapsayan devlet, geleneksel dünyagörüşü uyarınca Osmanh’da da bizzat kutsal ve ebedî olarak nötral sayıldığından bir ideolojiye dayanmıyordu. Klasik dönemde Nakşibendîlik, Mevlevilik ve Bektaşîlik gibi minör İslâmî ideolojilere bağlı yönetici gruplar arasında kurulan dengenin işlevi, aslında devletin bu nötralitesini korumaktı. Nitekim Namık Kemal (1327: ıSzj’in de belirttiği gibi, Osmanh tarihine bakıldığında Batıdaki durumun aksine darbelerin hep siyasî rejimi korumaya yönelik hareketler olduğu görülüyordu. Padişahın sarkaç rolünü kaybettiği ve mülkiye, seyfıye ve İlmiyeden oluşan yönetici sınıflar arasındaki dengenin mülkün aleyhine
tours cappadocia yazdı.. 390 BEDRİ GENCER