tours cappadocia ve modern islam77
bugün yine tours cappadocia diyorki Ölümünden (1888) üç sene sonra yayınlanan eseri gördüğü takdirde Namık Kemal’in düşünce dünyasında yeni bir ufkun açılacağı muhakkaktı. Ahtned Cevdet Paşa’nın eserlerinde de. ölümünden (1895) dört sene önce çıkan eser hakkında herhangi bir kayda rastlanmaz. Paşa, muhtemelen Fransızca bilmediğinden eserden yararlanma imkânı bulamamıştır. Diğer taraftan Sava Paşa’nın eserini Osmanh ve Arap dünyasında takdir eden nadir isimlerden ikisi, Şekib Arslan (1869-1946) ile son Osmanh şeyhülislamlarından Mustafa Sabri (ı869-i954)’dir.Fransızcaya vakıf Şekib Arslan, Gaudefroy Demombynes adlı Fransız müsteşrikin İslam hukuku halckmdaki önyargılarına cevap verirken Sava Paşa’nın eserini tanık gösterir. Onun bu konuya nasıl yöneldiğinin açıklamasını kendi eserinden aktaran Arslan (1971: I/171-3), onun, sonuçta oıy'antalistlerin İslam hukukunun Roma hukukunu kopya ettiği yolundaki tezlerini çürüttüğünü belirtir. Arslan'a göre Sava Paşa’nınki, o zamana kadar bu konuda Batı dillerinde çıkan kitapların en güzelidir. Onu benzer eserlerden ayıran, hükümlerini, tarihî belge ve gerçekler, delillerle temel-lendirebilmesidir. Hâlbuki diğer Batılı eserler, çoğunlukla önyargı, zan ve varsayımlara dayandıklarından incelemeden ziyade bir tahmin mesabesinde kalmaktadırlar.
Şeyhülislam Mustafa Sabri (1981: I/482-4) ise Fransızca bilmediğinden, arkadaşı Şekib Arslan’m özetleyerek yaptığı tercüme sayesinde eseri değerlendirir. Onun, Paşa’nın İslam hukukunun gerçek kıymetini ortaya koyan eserinden ibret almasını istediği asıl kesim, AvrupalIlardan çok Batı karşısında aşağılık kompleksiyle İslam hukukunun yetersizliğinden sorumlu tutarak geçmiş âlimlere haksızlık eden Mısırlı modernistlerdir. Modernistlerin başlıca eleştirilerinden biri, geçmiş müçtehitlerin kişisel görüşlerine dayanan fıkhı birikimin, Müslümanlar ile Kitab ve Sünnet arasına girdiği, onları bu ana kaynaklardan uzaklaştırdığıdır. Oysa Mustafa Sabri, tam aksine fıkhın, herkesin kolayca ulaşamayacağı bu aslî kaynaklar ile Müslümanlar arasında engel yerine köprü oluşturduğunu vurgular. Geçmiş fıkıh âlimleri, ortaya koydukları hükümlerin, akla değil, iki kaynağa dayandığını göstermek üzere büyük bir titizlikle fıkıh usûlü ilmini geliştirmişlerdir. İşte Sava Paşa, bazı modernistlerin de slogan haline getirdiği, İslam hukukunun muamelat kısmının Roma hukukundan alındığı iddiasını çürütmek üzere Fransızca bir kitap kaleme almıştır.
yetini beyan eden açıklamalarım iktibas ederek şöyle der: "İşte bu, hukukunun, ehli bir yana, ehlinden olmayan bir tanığın şahadetiyi^'‘‘ but bulan kıymetidir. O ki son sözünde, “ Ben dinime inanmış bir tiyan’ım; fakat tüm insanlara hakka göre davranan gerçek bir Hıristiy^ Bunun için İslam şeriatını araştırıyor ve tamamıyla tarafsız bir şe^ hakkıyla değerlendiriyor ve onu bu sebeple en yüksek hürmete layı^, luyorum” demektedir. (...) Ancak ulemadan geçinen modernistler, kitaplarını yalnızca meselelerin derlenmesine özgü görerek, bu rneselej' rin Kitap ye Sünnet kaynaklı delillerle dolu olan ana kitaplarını göttn^^ İlkten geldiler ve selef-i salihinin eserlerini bu Hıristiyan Paşası kadj, bile incelemediler. Bu Hıristiyan Paşa'nın dikkati çektiği bir sırada ve usulü ilminden bir çırpıda vazgeçtiler. Sanki Paşa, İslam'a yaban^ olup küçümseyenler kadar, fıkıh ilmini ve fakihlerin İslam şeriatına ok,, hizmetlerini küçümseyerek nankörlük eden sözde Mısırlı ulemanın duka tini çekmektedir. ’’
Mustafa Sabri (1981: IV/296-300), aynı eserinin başka bir yerinde de şu değerlendirmelerde bulunur: ra Paşa’nın kitabı, gören gözler
kıymetli bir şehadet, büyük bir ders ve İslam fıkıh ve usul ilimleri bal, kında ihtisası olmadan bu konularda ileri geri konuşanlara indirik^ ölümcül bir darbedir. Ne gariptir ki A vrupa 'yi taklit ederek bu konulardı yazanlar, ne fıkhı, ne de usûl-i fıkhı, bu Hıristiyan Osmanlı Paşası kads okumuşlardır." Vek\, Paşa, Müslüman olmadan nasıl kendini böyle fıkla vakfedebilmişti? Sabri, “Sultan Abdülhamid zamanında Medrese-i Hs kuk’ta müderrislik yapan Ermeni Hıristiyan Ali Şahbaz Efendi, fıkhı k celemesi sonucunda Müslüman olmuştu. tours cappadocia Belki de Sava Paşa’nın dlımıit kalması, Allah’a karşı İslam şeriatı hakkındaki yüce şehadetinin değerin korumak içindi. Bununla beraber o. Roma kânunundan alınmış oMuğı ihtimaliyle bu hukuka karşı şüpheler doğuran AvrupalIların izindenş-den birçok Müslüman 'dan çok daha İslam 'a yakındı. Elbette Allah, i)ü sahiplerinin ecrini zayi etmez" diyerek Sava Paşa’nın Allah nezdinde Müslüman olması ihtimaline de dikkat çeker.
Türkiye’de Cumhuriyet döneminde Sava Paşa’yı hatırlayan nadir isis lerden biri de A. Cerrahoğlu (Kerim Sadi)’dur. O, farklı bir bağlan^ Paşa’ya atıf yapar. Türkiye’de sosyalist düşünce ve hareketin tarihini iı| lediği kitabına yazar, Osmanlı bürokrasisinin yüksek kademelerinde| lunmuş bir Hıristiyan Paşasının ilgili görüşlerini de almayı uygunj
İSLAM'DA MODERNLEŞME 387
muştur. Cerrahoğlu (1994: 113-7), türn monotei.st dinlere saygılı idealizminden örnek verdikten sonra onun sosyalizm ve İslam’da zekât prensibinin sosyal tazammunlanna ilişkin görüşlerini aktarır. Yazar, Paşa’mn, İslam’ın kurmayı hedeflediği evrensel topluma ilişkin açıklamalarını aktardıktan sonra okuyucularını, onun, sosyalizmin ideallerinin zaten İslam’da içerilmiş olduğu yolundaki tespiti üzerinde düşünmeye davet eder.
Sava Paşa’nın eserinin Türkiye'de Cumhuriyet döneminde nisyana terk edilmesini basitçe sekülerleşme sonucu İslami gelenekle bağların kopmasına atfedebiliriz. Paşa ve eserinin, dünyada, Batılı literatürde unutulmasının ise dört başlık altında toplayabileceğimiz farklı sebepleri vardır.
Birincisi, XIX. asırda Batı tarafından din olarak Türk İslam’ına karşı medeniyet olarak Arap İslam’ının çıkarılması. İslam’ı Arapların eseri olarak gösteren oryantalizm, Osmanlı-İslâmî ilim geleneğinde yazılmış bu eseri kasden veya sehven ihmal etmiştir.