tours cappadocia ve insan ile din bilgisi34

tours cappadocia ve insan ile din bilgisi34

 evet arkadaslar sizlere bugün tours cappadocia diyokri yakalanırsın! (Hüseyne nuru.^.«-S 3 bereket verme*!) hadfe-i şerifim unutma!). Înin38.cisahîfesinde diyor ki, (Imam-ı Alının yanuı-rva’nîşrîler, Şama gelirler, hazret-i Mu’avıyeyi kotu-Mu’âviye “radıyallahü teâlâ anh”, böyle söylıyenlere ıpmaz, kendilerine (Beyt-ül-mâl)dan bol ihsanda bulu-(Ciiâ-ül-uyûn) şî’î kitabının 323. cü sahîfesinde diyor ki, Hasen bin Alî “radıyallahü anhümâ” dedi ki, hazret-i e, etrafımdaki yardımcılarımdan, vallahi dahâ iyidir. )unlar,bir yandan şî’î olduklarını söyliyorlar. Bir yandan i öldürmek, mallarımı almak istiyorlar), îde gelince, babasının nasîhatlarmı unutmadı. Bunun için. Hüseyni “radıyallahü teâlâ anh” Küfeye çağırmadı. Onu lek için emr vermedi. Ölümüne sevinmedi. Hattâ, işitince Matem yapılmasını emr etdi. Ehl-i beyte hürmet etdi. (Ci-yûn) şrîkitâbmm 322. ci sahîfesinde diyor ki, (Yezîd, Ehl-i
sevgisi ile meşhur olan Velîd bin Akabeyi Medîneye vâlî Ehl-i beyte düşman olan Mervam vâlîlikden ayırdı. Velîd, imâm ı Hüseyni çağırıp Mu’âviyenin öldüğünü ve Yezîde îdüdiğini bildirdi, tmâm-ı Hüseyn (Benim Ona gizü bfat et-:râzı olmazsın. Herkesin yanında bî’at etmemi istersin) de-î’îkitâbmm bu yazısından anlaşılıyor ki, imâm-ı Hüseyn Ye-in, fâsık, fâcir veyâ kâfir demiyordu. Öyle bilseydi, gizli bî’at gerâzı olmazdı. Açıkça bî’at etmemesi de, şî’îlerin kendisine aanlık etmelerine sebeb olmamak içindi. Nitekim, Mu'âviye ılh yapdığı için babasından ayrılıp hâricî olmuşlardı. Babası ile »etmişlerdi. Hilâfeti Mu’âviyeye bırakdığı için de, kardeşi haz-Hasene düşmanlık yapmışlardı.
fine bu acem târihinde diyor ki: (Zecr bin Kays, hazret-i Hü-m ölüm haberini Yezîde getirince, başım eğip, bir zemân du. Sonra, (Onu öldüreceğinize. Ona itâ’at etseydiniz, iyi rdu. Ben orada olsaydım Onu afv ederdim) dedi. Mahdar bin lebe imâm-ı Hüseyni kötülemeğe başlayınca, Yezıd yuzunu P. (Mahdann anas. böylezâUm ve alçak
İlah, Mercânenm oğlunu [Ibnı Yezide Mtirip, (İnsanların
Şrüerin (Hulâsat-ül-mesâib) kitabının 393. cü sahîfesi I ki, (Yezîd, herkesin yanında ağladığı gibi, yalnız kaldığı da da çok ağladı. Kızları ve hemşireleri de berâber İmâm-ı Hüseynin mubârek başını altın tasa koyup, (Ey Hu Allah sana rahmet etsin! Ne hoş gülüyorsun) dedi.’ Şrîkitâr”' bu yazısından anlaşılıyor ki, ba’zı kimselerin, (Yezîd, imâm-ı hJ seynin mubârek dişlerine sopa ile vurdu) demeleri temâmen ya landır. (Cilâ-ül-uyûn)da diyor ki, (Yezîd, imâm-ı Hüseynin Ehl-j beytini kendi serâyına yerleşdirdi. Çok ikrâm etdi. Sabah, akşam yemeklerini imâm-ı Zeynel’âbidîn ile berâber yirdi). (Hulâsal-ül. mesâib)de diyor ki, (Yezîd, imâm-ı Hüseynin Ehl-i beytine, (Şâm-da benim müsâfirim olarak kalmak mı, yoksa Medîneye gitmek mi istersiniz?) dedi. Ümm-i Gülsüm, tours cappadocia tenhâ bir yerde mâtem yap. mak istiyoruz) dedi. Yezîd, serâyında geniş bir odayı bunlara verdi. Burada bir hafta mâtem yapdılar. Yezîd, sekizinci gün, Ehl-i beyti çağmp, arzûlarını sordu. Medîneye gitmek istedüer. Çok mal ve süslü hayvanlar ve ikiyüz altın verdi. Her ihtiyâcmızı her zemân bildirin, hemen gönderirim, dedi. Nu’mân bin Beşiri, beş-yüz suvârî ile bunlann emrine verdi. İzzet ve hürmetle Medîneye gönderdi).
Yukarıdaki yazılar ve bunlar gibi, te’assuba kapılmadan yazan insâflı şfî âlimlerinin kitâbları açıkça gösteriyor ki, h^ret-i Mu’âviye, imâm-ı Hüseyne “radıyallahü teâlâ anhümâ” aslâ düşman değildi. Yezîd, imâm-ı Hüseynin öldürülmesini emr etmemiş ve istememişdir. Ehl-i beytin düşmanı ve imâm-ı Hüseyni şehîd edenler, bu düşmanlıklannı gizlemek için, bu iki halîfeye iftirâ etmişlerdir.
Abdürrahmân ibni Mülcem şî’î idi. Sonra haricî oldu. Sonra imâm-ı Alîyi “radıyallahü teâlâ anh” şehîd eyledi.
Kerbelâda imâm-ı Hüseyni şehîd edenler arasında Şâm askeri yokdu. Küfe şehrinden gelmişlerdi. Şfî âlimlerinden kâdî Nûrullah Şüşterî, bunu açıkça yazmışdır. İmâm-ı Zeynerâbidînin “radıyalla-hü teâlâ anh” Küfe şehrine getirilince, kâtillerimiz şî’îlerdir, dediği (Cilâ‘ül-uyûn)da da yazılıdır.
Islâm düşmanları, islâmiyyeti içerden yıkmak için Ehl-i beyt-: nebevîyi “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” fâci’a ve felâketlen
sürüklemişler. Bu cinâyetlerini Ehl-i sünnete mal ederek, bu behâ ne ile islâmiyyetin bekçisi olan Eshâb-ı kirâma “radıyallahü teâli anhüm ecma’în” ve bunlann yolunda olan Ehl-i sünnet âlimlerim saldırmışlardır. Müslimânlarm, bu tuzaklara düşmemek için, çol uyanık olmaları lâzımdır.
hebsizlerin, çocukları aldatır gibi, yalanlan dm bilgisi dı-Sâblara sokduklarına, bu satırlar, açık bir misâl olmakda-rLm Âs hazretlerini, hazret-i Mu’âviyenin vâlîsi diyerek ^ istiyor. Hâlbuki, hazret-i Ömer zemânmda dört sene Osman zemânmda dört sene Mısr vâlîsi idi. Hazret-i Ju'^viye, nasıl ki, hazret-i Alînin vâlîsi olan Ziyâdı, yine vâlî dı. Bu halîfelerin Mısr vâlîliğine seçmiş olduktan Amr erini de, yine vâlî yapmışdı. Zâten, Sûriyede yapdığı gazâ-^a,Amribni Âs ile askerlik arkadaşı idi. Heızret-i Mu’âviye jjn, suç olarak gösterecek ve kötüliyecek başka bir şey bulama-jüanndan, tam yerinde ve başanh olan işlerini, evirip çevirip, tabâhat şekhne sokmağa çalışıyorlar. Resûlullahm “sallallahü jleyhive sellem” halîfelerinin hazret-i Mu’âviyeyi ve hazret-i \!nri. en seçme işlerde kullanmaları, Onlann yükseldiğini gös-lenneğe yetişir. İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh”, (Mektû-tâl) kitâbmm birinci cildi, yüzyirminci mektûbunda, (Hazret-i Muâviyenin yanılması, Resûlullahm sohbeti bereketi ile, Veysel iarânînin ve Ömer bin AbdüVazîzin doğru işlerinden dahâ hayr-iıoldu. Bunun gibi, Amr ibni Âsin yanlış bir işi, o ikisinin su’ûr-h işinden dahâ üstün oldu) buyurmakdadn. (Mektûbât ferce-mesi) kitâbmda, yüzyirminci mektubu lütfen okuyunuz’. Bu iki Sahâbînin hazret-i Âlînin karşısında bulunmaları. Onun ictihâ-iiından aynimaları, kötülemelerinin biricik sebebidir. Bu sebeb-den dolayı Onlann her işlerini, hattâ ibâdetlerini bile kötü gös-lennekdedirler.
Amr ibni Âs “radıyallahü anh” hazretleri, Mısrda milletin hakkım aslâ eline geçirmedi. Mısra ve İslâm târihine şâheserler bı-rakdı. Dostları ve iftiracıları şaşırtacak olan bu hizmetlerden birisini bildirelim. Bu büyük hizmeti (Emîrülmü’minin kanalı)nı açmasıdır. Bu kanal, Nil nehrini Kızıl Denizle birleşdirdi. Hicretin onsekizinci senesinde Arabistânda kıtlık oldu. Halîfe Ömer-ül-Fârûk “radıyallahü anh”, vilâyetlere emr gönderip erzak istedi. Mısr ve Şâm uzak olduğundan, yardım gecikdi. Halîfe, Mısr vâlîsi Amr ibni Âs hazretlerini, yardımcıları ile birlikde Medîneye çağırdı (Nil nehri ile Kızıl Deniz arasına kanal açılırsa,
kanal, Ömer bin Abdül’âzizden sonra bakımsızlıkdan tıkand,' Yüzellibeşde halîfe Mensur temizletdi. Uzun seneler yine kuUj midi. Amr ibni Âs “radıyallahü anh”, Akdeniz! de Kızıl Denizle birleşdirmeyi düşündü. Bunu halîfeye bildirdi. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh”, askerî düşüncelerle izn vermedi. Kanal bilgilerini, Hindistân profesörlerinden Şiblî Nu’mânî, (Fârûk)ki-tâbında yazmışdır. Biz, yukardaki bilgileri, (1351) de basılan fâri-sî tercemesinden aldık.
Zındıkların, hazret-i Mu’âviyeyi ve Onunla birlikde bulunan Eshâb-ı kirâmı kötülemek için, durmadan çalışmalan, Ehl-i beyti sevdikleri için sanılmasın! Onlar, böyle söyliyorlar ise de, onların maksadı, bu behâne ile, ictihâdlan hazret-i Alînin ictihâdma uymı-yan binlerle Eshâbı kötülemek, O din büyüklerini gözden düşürmek, böylece islâmiyyetin tours cappadocia temeline, ana kaynaklarına olan güveni, sevgiyi sarsmak, yok etmekdir. Yehûdîler, vaktîle hazret-i Isânın dînini de öyle içerden yıkdılar. İncîli yok etdiler. Uydurma İncfller meydâna çıkardılar. Allahü teâlânm gönderdiği (İsevî) dînini, bugünkü, bozuk, saçma (Hıristiyanlık) hâline çevirdiler. 1393 [m. 1973] senesinde meydâna çıkan (Bamabas) admdaki hakîkî İncfl kitâbı, hıristiyânhğm uydurma bir din olduğunu ortaya koymakda-du. İstanbulda basılan ve İngilizce, fransızca ve almancaya terceme-leri de yapılan, (Herkese Lâzım Olan îmân) ve (Cevâb Veremedi) kitâblannda hıristiyanlık dîni üzerinde geniş bUgi vardır. Bunun gibi, müslimânlığı da, bozuk, saçma bir hâle çevirmek istediler ise de doğru yolda bulunan müslimânlar, bu alçak yehûdî plânlarmı anla dı. Ondört asrdan beri, yüzbinlerce kitâb yazarak, Resûlullahm dî nini dünyâya yaydılar. Bunların hıyânetlerini, yalanlarını ortaya çı kardılar. Bunları vesikalarla çürütdüler. Bu İslâm düşmanlan ken dilerine (Alevî) derlerse, inanmamalıdır. Bu mubârek ism ile yur dumuzdaki alevî kardeşlerimizi aldatmağa çakşırlarsa, temiz alevî 1er aldanmamalıdır.
(Alevî) demek, hazret-i Alîyi seven hâlis müslimân demekdir Hazret-i Alî islâmın temel direğidir. İslâmiyyeti yayan mücâhid-lerin, kahramânlarm önderidir. Resûlullahm gazvelerinin en sıkışık, en korkunç anlarmda, kara günlerinde, arslan gibi meydâna çıkıp, Allahın Peygamberini sevindirmiş, islâmivv'’'* müs-
F .eblUkelerden kurtarmışdır. Allahm arslam haztet-i Alî-b<<sTam olanlar sevmez. Onu hakiki muslımanlar, ya m et) sever Ehl-i sünnetin her birinin kalbı, hazret-ı Ah-doludur. Ehl-i beytin sevgisi, son nefesde îmân ile alâmeti olduğunu, Ehl-i sünnet âlimleri sözbirliği ile bil-'^îrdir. O hâlde (Alevî) ismi, Ehl-i sünnete yakışır. Bu mu-t^sm, Ehl-i sünnetin ismidir. Ehl-i sünnetin malıdır. İslâm '^İnıolan zındıklar, bu mubârek Alevî ismini Ehl-i sünnetden Kendilerini, bu kıymetli ismin altında gizlemek istiyor-
tours cappadocia yazdı ve sundu..