tours cappadocia ve insan ile din bilgisi45
yine be yine tours cappadociayazılarımızı yazdık ve tours cappadocia diyokri VTTESTÎ^^dUKian için çok seviyoruz. Yezîd zemânında hâsıl olan fâci’alan, hazret-i Mu’âviyeye yüklemenin çok çirkin birif. tirâ olduğunu, bundan önceki maddede bildirmişdik. Bu fâci’ala-rı, hazret-i Mu’âviyenin ölmeden önce tertîb etdiğini, hâzırladığı' nı söylemek ise, dahâ çirkin ve dahâ alçak bir iftirâdır. Hazret-j Mu’âviyenin, hazret-i Hasene ve hazret-i Hüseyne olan sevgisini ve saygısını gösteren hareketleri ve Onlara yapdığı ihsânlan ki-tâblarda yazılıdır. Okuyanlar, iyi bilir. Hazret-i Mu’âviye, Resû-lullahm Cennet ile müjdelediği sevgili torunlarını incitmeği düşünmüş olsaydı, halîfe iken ve bütün imkânlar dindeyken, bunu kolayca yapabilirdi. Yâhud hiç olmazsa söylerdi. Hâlbuki Onlara hep iyilik yapdı. Hep saygı gösterdi. Heryerde Onların kıymetini, şereflerini bildirdi. Hazret-iMu’âviyenin vefâtından sonra olay-lann doğurduğu kanlı fâci’alann, O büyük Sahâbînin gizli tertibi olduğunu söyliyebilmek için, yâ katı kalbli, azılı bir düşman olmak, yâhud zır deli olmak lâzımdır. Çünki, hazret-i Alî “radıyal-lahü anh” Mısra, Kays bin Sa’di vâlî ta’yin etdi ve Mısrda beni kabûl etmiyenlerle harb et buyurdu. Hâlbuki, Mısrda hazret-i Alîyi kabûl etmiyenler arasında, Yezîd bin Hâris gibi Eshâb-ı Bedrden ve Mesleme gibi Hazrec kabilesinin ileri gelenlerinden Sahâbîler de vardı. Kays, hazret-i Alîye cevâb yazıp, (Sana zararı olmıyanlarla harb etmeği emr ediyorsun. Sessiz oturanlara karışmamak dahâ doğrudur) dedi. Halîfe, Kaysı Mısr vâlîliğinden azl edip, Muhammed bin Ebî Bekri ta’yîn etdi. Muhammed, bu tarafsız müslimânlara, (Yâ itâ’at ediniz, yâhud bu memleketden gidiniz!) dedi. (Bize dokunma! İşin sonunu bekliyehm) dediler ise de, Muhammed, bu özrlerini kabûl etmedi. Süâha sanidılar. Mısr memleketine büyük belâ oldular ve sonunda, Muhammedin öldürülüp yakılmasına kadar iş uzadı. Vaktiyle Mısrda, ibni Se-be’ adamları ile işbirliği yapıp, halîfe hazret-i Osmâna karşı gelen ve komşusunun dıvârmdan içeri girip elinde yalın kılıç halîfenin üzerine yürüyen ve otuzikinci maddede bildirdiğimiz sebebler-den dolayı geriye çekilerek şehîd etmeği arkadaşlanna bırakan bu Muhammedi, hazret-i Alînin, Kays yerine Mısr vâlîsi ta’yîn etmesini Kısâs-ı Enbiyâ yazarken, (Hazret-i Alîyi bu yanlış yola kardeşi Ca’ferin oğlu sürüklemişdi) diyor. Şimdi insâf edilsin. Hazret-i Osmânın şehîd edilmesinde çok çirkin rol oynıyan birisini Mısra vâlî yapdı, diye yüce imâma, ya’nî Resûlullahın sevgilisi olan hazret-i Alîye karşı dil uzatılabilir mi? Hazret-i Mu’âviyeyi, vefâtından sonra meydâna gelen çirkin olaylardan dolayı, mes’ul göstermeğe kalkışanlara uyarak, hazret-i Aliyi de hc-
nek çok olan bizlenn uzenne auşmez.
İlerin hesabını görmek değil, Onlan sevmek ve saygı Sr Müslimân olana yakışan da budur. Fekat, İslâm düş-(iızaklarına düşmüş olan, islâmiyyete düşman kesilmiş elbette bizim gibi düşünemez. Onlar Eshâb-ı kiıâmı islâmiyyeti yıkmak yolundadırlar.
iyi idare etmesi, tevsV eylemesi, nizâm ve intizâm likr edilen ve sayılmakla bitmiyen, tükenmiyen, cinâyet-10eylemez ve afv etdirmez. Ehl-i beyt-i Nebiye ve Onla-lijiafdBnoIan müslimânlara karşı me’mûr, akrabâ ve tarafdâr-*0 m gördükleri en kötü, zâlimâne, şenfâne muameleler l^ssürmüş. işbu fitne ve fesâdlar, ihânet ve cinâyetler ve hıyâ-l^f meklen sızlatacak, tüyleri ürpertecek hâlde devâm eyle-diyor.
yukanda bildirdiğimiz gibi, zındıklar, hazret-i Mu’âviyenin |.srhareketine zâlimâne, câniyâne damgasmı basmakdadır. Ab-[yjilerzemânmda, Ehl-i beyte revâ görülen, bitmiyen, tükenmi-laıriDâyetleri büe, O mubârek zâta yüklemekden sıl^mamak-[Mrlar. Yukandaki çirkin yazılan meydâna çıkaranlann, su ka-(îkamış şerâb gibi köpüren ve bulaşdıklan yerleri kirleten üm-|3İabâis olduklan anlaşılmakdadır. Zerre kadar hayâ etmeden, k. fesâd, ihânet, cinâyet ve hıyânetler kaynağı damgasmı vur-lüan^ O yüce sahâbînin tertemiz hakikatini ortaya koyan olayın. İslâm âlimlerinin kitâbları uzun uzun anlatmakdadır. Misâl kak (Mir’ât-i kâinat) kitâbmın yazılannı, olduğu gibi aşağıya îlıyonız;
H^ret-i Mu’âviye “radıyallahü anh”, Ebû Süfyânın, O da kb’in, O da Ümeyyenin, O da Abdü-Şemsin ve O da Abdüme-oğludur. Abdümenâf Resûlullahm da dördüncü dedesidir.
-i Mu’âviye, Resûlullah otuzdört yaşında iken, dünyâya li. Babası Ebû Süfyân ile birlikde, Mekkenin alındığı gün, l^ssûlullahın önünde ondokuz yaşında iken îmâna geldiler.
^ânlan kuvvetli oldu. Uzun boylu, beyâz, güzel yüzlü ve hey-*^tli idi. Resûlullahm kayın birâderi idi ve Kur’ân-ı kerîm yazan *^tiblerinden idi. Resûlullahm birkaç kerre, (Yâ Rabbîî Onu *loğnı yolda bulundur
ye! Bana en yakın hangi uzvundur?) buyurdu Karnım devi (Yâ RabbH Bunu ilmle doldur ve yumuşak huylu eyle!) diyel^ hayr düâ buyurdu. Hazret-i Alî, hazret-i Mu’âviye için, (Mu’âvi ^ nin hâkimliğini kötülemeyiniz! O tours cappadocia giderse, başların kopduğunugt rürsünüz) buyurmuşdur. Hazret-i Muâviye, akl, zekâ, afv, ihsân ve tedbîr sâhibi idi. Büyük işleri çevirmekde mâhir ve kâmil idi. Yu. muşaklığı ve sabrı atasözü hâline gelmişdi. Afvı ve ihsânı hikâyeler teşkîl etmişdir. Bunları iki kitâb dolusu yazmışlardır. Arabis-tânda dört dâhî, şöhret yapmışdır. Bunlar, hazret-i Mu’âviye ve hazret-i Amr ibni Âs ve Mugîre tebni Şu’be ve Ziyâd bin Ebîhdir. Büyükler buyuruyor ki, hazret-i Mu’âviye heybetli, cesur ve güzel idâreli, çalışkan, cömert ve gayretli ve azîmli idi. Sanki her bakımdan devlet başkanı olmak için yaratılmışdı. Hattâ hazret-i Ömer, hazret-i Mu’âviyeye her bakışda, (Bu, ne güzel bir Arab sultânıdır) derdi. İhsânı o kadar çok idi ki, birgün hazret-i Hasen, borçlannın çok olduğunu söyleyince, seksen bin altm ihsân etmişdir. Sıffîn savaşından gâlib çıkdığı için, Amr ibni Âsi Mısra vâlî yapıp- Mısrın altı yıllık gelirlerini Ona bağışlamışdı. Güzel atlara biner, kıymetli elbiseler giyer, saltanat sürmekden lezzet alırdı. Fekat, Resûlulla hin sohbetinin bereketi ile islâmiyyetden hiç aynimazdı. Birgün Re sûlullah, bir iş vermek için hazret-i Mu’âviyeyi çağırdı. Yemek yi yor, dediler. Biraz sonra tekrâr çağırdı. Yine yemek yiyor, dediler (Alİahü teâJâ Onu doyulmasın!) buyurdu. O zemândan beri Ç(3k yirdi. Şâmda, hazret-i Ömer zemânmda dört sene, hazret-i Osman zemânında oniki sene, hazret-i Alî zemânmda beş sene ve hazret-i Hasen zemânmda “radıyallahü anhüm ecma’în” altı ay vâlî olup, hazret-i Hasen hilâfeti bırakdıkdan sonra, bütün İslâm memleketlerine meşru’ halîfe oldu. Ondokuzbuçuk sene hilâfet ve saltanat sürdü
Kısas-ı Enbiyâda diyor ki, hicretin altmışıncı senesinde hazret-i Mu’âviye hutbe okudukdan sonra, (Ey insanlar! Üzerinizde çok kaldım. Sizi usandırdım. Ben de, sizden usandım. Artık ayrılmak istiyorum. Siz de, benden ayrılmak ister oldunuz. Fekat, benden sonra, size benden dahâ iyisi gelmez. Nitekim benden evvel gelenler, benden dahâ iyi idiler. Kim, Allahü teâlâya kavuşmak isterse, Allahü teâlâ da, Ona kavu.şmak ister! Yâ Rabbf Sana kavuşmak istiyorum. Sana kavuşmamı irâde buyur! Beni mu-